Andıç: 3-4 saat oldu yazıyı yazmak için harcadığım sürece. Saat 1.16 ve yayınladıktan sonra da bir kaç ekleme yaptım ancak yazıyı okuyacak gücüm yok, yarın öbürgün bakarım (sabah erkenden toplantı var). Bu nedenle bir sürü hatalı yer olmuş olabilir. Bu kafayla hepsini anlatamadım. Türkçe sorunları da cabası. Fakat genel anlamda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Konu sıcak sıcağına iken yayınlamak istedim. Düzeltmeler gelir. Başlıklar falan birbirinden koptu (biraz göz atınca da, yazı azıcık sert olmuş, yumuşatacağım, ben de duygusal davranmışım Milli Mücadele kahramanları konusunda).

Şimdi konu biraz çetrefilli. Neden? Çünkü bir yerde sorun varsa, iki taraftan da kaynaklanır. Burada da iki tarafın da hataları var. Fakat konu politik ve özellikle gaz gibi olaylar olduğundan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, şimdi çok farklı bir noktada. Dolayısıyla eğriye eğri, doğruya doğru diye gitmek daha mantıklı olacaktır.

Çok geniş bir konu, bu yüzden dikkatlice toplayıp kısa şekilde anlatmak gerekiyor. Konuyu şöyle ayırdım:

A) KKTC’nin Durumu
B) KKTC-Türkiye Cumhuriyeti Gerilimi
-Mustafa Akıncı
C) KKTC’deki Radikal Sol ve Duygusal Sağ Kitleler
D) Akıncı’ya Cevap

Arada konular karışmış gibi olabilir, yazıyı okuduğunda taşlar yerine oturacaktır

**

Andıç: Bu yazıyı yazarken mümkün olduğu kadar taraf tutmadan ve haklıya haklı, haksıza haksız diyerek yazmaya çalışacağım. İnsan olduğum ve kişisel blogum olduğu için tabi ki tamamen objektif, yani yansız olamam. Bakış açımı da içerecektir. Zaten okudunuz hiçbir yazıya, kitaba falan körü körüne inanmayın; araştırın, sorgulayın.

Yazı sonunda daha detaylı bilgiler için yazdığım ayrı konuları da vereceğim.



A) KKTC’nin Durumu

KKTC’nin açılımı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”dir. Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti değil. Öncelikle bunu bir belirteyim.

KKTC’nin Gazimağusa (Magosa değil, Gazimagosa değil, Mağusa değil; GAZİMAĞUSA’dır doğrusu) şehrinde 9,5 yıl kaldım. Kendimi zaten Emre Çetin sayfasında anlattım ancak 11 yaşımdan itibaren programlama ile uğraşıp, 14 programlama dili biliyorken girdiğim DAÜ Bilgisayar Mühendisliği bölümünden hayata küstüm ve annemi ikna etmem (biraz da tehdit ile) neticesinde 4 yıl sonra, 16 yaşından beri sevdiğim ama ailemin “aman oğlum üniversiteyi bitir, sonra ne yaparsan yap, siyasete bulaşma” dediği alana; uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi bölümüne geçtim.

Bilgisayar mühendisliğinde hocalara ters düştüğümde, inatlaştığımda ne kadar iş yürümediyse; bilgisayar mühendisliğine gidip, hocalara aynı tavrı takındığımda, o kadar sevdiler. Odalarına geçip konuştuk, ders aralarında sürekli sorular sordum. Dünya görüşlerimizin apayrı olduğu hocalar bile benimle konuşuyor, çok şey öğretiyor ve sürekli peşlerinden ne kaparsam kâr diye görüyordum. Diploma için değil, diploma benim açımdan kağıt parçası. Fakat hayatla ilgili, siyasetle ilgili çok önemli şeyler öğrendim. Bu yüzden sevmediğim hocalara dahi saygı duydum bölümde. Yine de burada anlatacağım (radikal sol bölümünde) bazı şeyleri anlatmamam için bir engel değil.

**

Anneannem ile dedem Bulgaristan göçmenidir, 1970’te geldiler. Dedemin ailesi Kırım Tatarıdır, anneannem ve baba taraflarım da Konya civarından buralara gönderilmişler. Atadan kalma anlatılar tabi. Bulgaristan’a 2 kez gittim ve Bulgaristan göçmenlerinin arasında büyüdüm.

Kıbrıs Türkleriyle çok ortak yanımız vardır. Din, yaşam tarzı, kızların özgürlüğü ve cesareti, dünyaya bakış açıları… Hatta kullanılan sözcükler bile oldukça benzer (işlemek denir mesela). Bu nedenle Kıbrıs Türklerine karşı yakınlık besler ve severim.

İçlerinde bulunduğum yıllar süresince tabi ki bazılarıyla çok yakınlaştık ve siyasi, hayat görüşü gibi konularda eşleştik; kimileri ise ayrı düştük. Fakat Kıbrıs Türklerinin istediği bazı şeyleri anlayabildim.

Özgürlük ve Bağımsızlıklarına Düşkündürler

Kıbrıs Türkleri bağımsızlıklarına ve özgürlüklerine düşkündürler. Zaten bu nedenle TMT ve direnişler örgütlenmedi mi? Aynı şekilde din konusunda öyle baskı yapmayacaksınız. FETÖ’nün çok önem verdiği yerler vardı; Kıbrıs bunların başındaydı. Çünkü Eskişehir gibi Kıbrıs’ta da dünyanın bir çok yerinden gelen öğrenciler mevcut bu nedenle çeşitli örgütlenmeleri buradan yapıyorlardı.

Benim okuduğum DAÜ’de 20 bine yakın öğrenci vardı ve 7 bin civarı yabancıydı. İşletme Fakültesinde zaten yabancılar baskındı. Bizim “uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi” bölümü de işletme fakültesine bağlıydı ve 40 kişilik sınıfın 30-35 kişisi yabancı olurdu. Nijerya, Türkmenistan, Kırgızistan, Libya, Suriye, Irak, Pakistan, İtalya… Ne ararsan var. Bu nedenle iddia ediyorum sadece Kıbrıs’ta değil, Türkiye ve bölgede uluslararası ilişkiler konusunda eğitim alınabilecek en iyi üniversite DAÜ’dür. Akademik kadrosu da sağlamdır.

Konuya geri dönecek olursak, bu kadar yabancı ve Müslüman ülkelerin olduğu yerden gelenleri, bu tür FETÖ tarzında örgütlenmelerle hemen öğrencileri çekiyorlardı. Bir kaç arkadaşın (Türkistan yani Orta Asya devletlerinderinden gelenler genelde), bu şekilde döndürüldüğünü gördüm.

Haliyle Kıbrıs Türkleri böyle şeylerden rahatsız olur. Sonuna kadar da hak veriyorum. 1974’ten sonra oraya gönderilmiş (ki aftan sonra hapisten çıkanlar gittiler) ve taksicilik yapanlarla falan konuşunca Kıbrıs Türklerinin kızları için neler diyorlardı. Yok dinsizlermiş yok bilmem neymiş. Git diyordum abi Türkiye’ye, bak Kütahya’da, Konya’da ne güzel dindar olursun… Ona da gelmiyor. Almanya’da arabasının arkasında “ya sev ya terket” deyip Türk bayrağı asalanlar gibi…

***

Yani Kıbrıs Türkleri özgürlükleri ve bağımsızlıkları için çok çile çekti. Anadolu Türkleri olarak Kıbrıs Türklerinin namusunu kurtardık, can güvenliği sağladık fakat bu her fırsatta başa kakılacak, “besleme” diyecek (bknz: Erdoğan böyle demişti) bir durum yaratmaz. Bu, KKTC’nin Türkiye bağlanması gibi bir şey de demek değildir!

Ayrıca Kıbrıs Türkleri dünyayı gezen gören, eğitimli kişilerdir. Bu nedenle çeşitli kalıplarla bu işi çözmeye çalışmamak gerek. Kıbrıs Türklerini dinlemek, isteklerine saygı duymak gerek. Son bölümde açıklayacağım.



B) KKTC-Türkiye Cumhuriyeti Gerilimi

Türkiye Cumhuriyeti dedim, artık başkanlık geldi ve Erdoğan Twitter hesabından “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” yerine “Türkiye Cumhurbaşkanı” yazdı da neyse..

Her fırsatta Kıbrıslılar Türkleri seviyor mu diyorlar… Mümkün olduğu kadar aynı soruyu soruyorum: Kıbrıslılardan kastın nedir? Türklerden kastın nedir?

1- Kıbrıs Türkleri mi yoksa Kıbrıs Rumları mı?
2- KKTC’ye yerleşen Türkler mi yoksa Türkiye’deki Türkler mi?

Fakat kafanızı daha da karıştırmadan, tabi ki KKTC halkının büyük bir çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti’ni koruyucusu olarak görür ve minnettar olur. Fakat sıkıntı, bizde de olduğu gibi; ufak bir kesimin, tüm topluma mâl edilmesidir.

Sayıları %10’u bulmayacak radikal Kıbrıs solunun yazdığı pankartlar ve yaptığı işler, tüm Kıbrıs Türklerine mâl ediliyor. Sonra Cumhurbaşkanı sert şekilde cevap veriyor, millet galeyana geliyor… Sonunda işler saçma sapan bir noktaya gidiyor.

Avrupa’da seçim olunca, Türk ve Müslüman olmamız nedeniyle; radikal kesimler Türkiye’ye sallar, bizimkiler de eyy Avrupa diye sallar. Sonra seçimler biter, aynı hamam aynı tas.



2015 CB Seçimleri ve Mustafa Akıncı

Kıbrıs sorunu, duygusal milliyetçilikle çözülmez. 2015 seçimlerinde uluslararası ilişkiler okuyordum ve propaganda ile 16 yaşımdan beri ilgilendiğim için, Mustafa Akıncı’nın kampanyasını farklı ve heyecan verici buldum. Çok sevdiğim, saygı duyduğum ve en yüksek notu kendisinin dersinde aldığım (ki sevdiğim hocalardan yüksek not alırdım ve bana hukuku sevdirdi), uluslararası hukuk profesörü Kudret Özersay yine bu süreçte parti kurmuş, Cumhurbaşkanlığı için adaylığa soyunmuştu.

2014 seçimlerinde, Şubat tatilinde Eskişehir’e gitmiş ve bir şekilde (bana kalsın), kendimi Yılmaz Büyükerşen’in medya ekibinde gölge öğrenci olarak kabul ettirmiş ve 2 hafta peşinden dolaşmıştım. Bir görevim yoktu, para almıyordum. Sadece gözlemlemek istedim. Aynı şekilde Kudret hocayla da konuştum fakat anlaşılabilir bir nedenle (öğrencisiydim), kendin gelebilirsin ama böyle bir şey doğru olmaz diye çevirmişti. Çok önemli tecrübe edinecektim fakat o kadar olmasa da mümkün olduğunca takip ederek, yine önemli tecrübeler kazandım.

Uluslararası hukuk, bildiğiniz hukuktan farklıdır. Bknz: uluslararası hukuk ile iç hukukun ilişkisi. Kudret Özersay, iki elin parmakları kadar olan Türk uluslararası hukukçularından biridir. Uluslararası hukuk o kadar önemli ve biz bu konuda o kadar az uzmana sahibiz ki; İngiltere’den bol bol uluslararası hukuk profesörleri getirip, antlaşmalar ve uluslararası mahkemelerde görev veriyoruz.

Şöyle bir video hazırlamış ve derslerden birisinde göstermiştim. Yine 4’te 3’ü kadarının yabancı olduğu sınıfta özellikle Sibel Siber’in şarkısı dillere dolanmış fakat Eroğlu ve Mustafa Akıncı’nın filmleri fazlasıyla alkış almıştı. Tabi Kudret Hocanın bir konuşmasını almıştım, profesyonel bir şey değildi (o zaman bir şey yayınlanmamıştı).

Eroğlu’nun kazanmasını istemedim. Kudret Hocanın kazanması, Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığı ve özgürlüğü açısından en iyisi olacaktı çünkü adamın işi diplomatlık, akademisyenlik ve uluslararası hukuk profesörü olmaktı. Zamanında müzakerelerde Kıbrıs Türk tarafını temsil etmişti. Ancak henüz siyasete atıldığı için, halkın tecrübeyi seçeceğini ve Akıncı’nın geleceğini düşünüyordum. Mustafa Akıncı, yenilik olabilir diye kazanmasını istedim. Fakat işlerin rengi çabuk değişti.

Şöyle yazmışım hatta:

Türkiye’de hitabet üzerine fazla örnek yoktur ancak Mustafa Akıncı’nın bu çalışmasını örnek olması açısından veriyorum. Beğendiğim bir çalışmadır. Fazlasıyla doğallık vardır.

Fakat işler değişti. Seçildikten sonra ilk aşamada “yavru vatan” polemiği başladı.